İster kalabalık bir turla olsun, ister tek başıma seyahat nereye gidersem gideyim yaptıklarım, gördüklerim, hissettiklerim bir anda yaşanıyor ve sadece size kalıyor. Yaşananlar yazıya döküldüğünde ise zaman sınırı ortadan kalkıyor, seyahattiniz yol gösterici oluyor, geriye bir belge kalıyor. Belki bir gün biri çıkar da benim gittiğim yerleri görmek isterse yol gösterici, olsun, kısıtlı zamanı en iyi ve faydalı şekilde kullanmalarına katkım olur diye yazmaya devam edeceğim.
Sizlere bu yazımda tüm dünyayı etkisi altına alan Pandemi belasının henüz başlamadığı 2019 ağustos ayında yaptığım orta ve Kuzey Avrupa’yı kapsayan fantastik gezi güncemi paylaşacağım.
Gittiğiniz şehirleri, ülkeleri gezi güncesinde detaylı yazıp çok daha fazla fotoğraf ve video kullanamıyorsunuz. İlk olarak Bulgaristan’ın başkenti Sofya ile başladığım sadece bir şehri anlatan foto haber formatındaki gezi yazılarımı kaleme almaya devam edeceğim.. Böylece ilerde yayına alacağım www.herangezi.com seyahat sitesine yükleyeceğim gezi yazılarım arşivlenmiş olarak kullanıcıların istifadesine sunmuş olacağım.
Heran Gezi Dostlarım İstanbul kalkışlı otobüsle 10 günde 7 ülke ve 10 kenti kapsayan 4200 km süren her bir gününde yeni bir ülke ve şehire, kültüre, tarihe, coğrafya ve iklime uyanmak, hayatınızda hiç görmediğiniz, bir daha da hiç göremeyeceğiniz kişilerle, canlılarla karşılaşmak, konuşmak dokunmak çok farklı bir duygu. Dilerim tüm dostlarım gönüllerinde yatan yerleri en kısa zaman gidip görürler.
1.Gün
İlk mola Bulgaristan PAZARCIK ’ta
Akşam 21.30’da Pendik’ten hareket eden otobüs sabahın ilk ışıklarında 500 km mesafedeki Bulgaristan’ın Pazarcık ilinde bulunan Zeko adlı Türk Restoranında kahvaltı molası verdi. Bulgarların meşhur Kaşkaval peyniri eşliğinde yenilen kahvaltıdan sonra Bulgaristan’ın Sırbistan sınır kapısı olan Granida’ya doğru yola çıkıldı. Yoğunluk nedeniyle gümrüklerdeki uzun bekleyiş sonrasında Sırbistan’a giriş yaptık, Sırp otobanları çok vasat. Niş, Belgrad arası dağlık tünellerden geçiyorsunuz. Tek şeritli yollar bizim eski Ankara yolunu hatırlatıyor. Planlanandan daha geç, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a vardık.
Fatih Sultan Mehmet’in Uğruna Gazi Olduğu BELGRAD
Akşam üzeri Belgrad’a ulaşan kafile Sırpların Kalemegdan dedikleri tarihi kale parkına gidilerek Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği büyüleyici manzarada güneş batımını seyrettik.
Belgrad Kalesinden Tuna ve Sava Nehirlerinin Birleştiği Doyumsuz Manzara
Belgrad’ın en turistik yeri olan Kalemegdan Osmanlıdaki ismiyle anılıyor. Sırpçaya geçmiş Osmanlıdan kelimeler günlük yaşamlarında sıkça kullanılıyor. Böreğin yerine Bürek, Türk kahvesi istediğinizde Kavva demeniz yeterli. Sırpçada kullanılan Türkçe isimlerden en ilgi çekeni Babo yani Baba.
Kalemegdan'daki Osmanlı Vali Konağı
294 yıl Türk hâkimiyetinde kalan Avrupa’nın giriş kapısı bu kadim şehirde Osmanlıdan günümüze az sayıda eser kalmış. Bu eserlerin nerdeyse tamamı şehrin en güzel mevkiinde bulunan tarihi Belgrad kalesindeki Sırpların verdiği adla Kalemegdan’da bulunuyor.
Kalemegdan İstanbul Kapı ve Saat Kulesi
Türkiye Cumhuriyeti TİKA Başkanlığı vasıtasıyla restore edilmiş. Kalemegdan’da bulunan Türk eserlerinden Osmanlı Valilerinin kaldığı Paşa Konağı, Saat Kulesi, İstanbul Kapısı, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın yaptırdığı çeşme, Mora Fatihi Damat Ali Paşa’nın türbesi bulunuyor.
Kalemegdanı iyice gezdikten, harika manzaranın fotoğraflarını çektikten sonra, Belgrad’ın en önemli caddesi olan İstanbul’daki İstiklal Caddesi benzeri 18.YY ağırlıklı tarihi binaları olan Knez Mihaliova Caddesini boydan boya gezdim. Ünlü caddedeki gece aydınlatması zayıf ve sarı renkte, akşam gezerken kavisli bir ortama sahip oluyor buda bizim gibi kalabalık, gün ışığı aydınlatmalarına alışık olanlara pek keyif vermiyor. Knez Mihaliova Caddesinin sonunda bulunan Belgrad’ın trafiğe açık önemli caddelerinden biri olan Terazije Caddesinde yürüyüş yaptıktan sonra Kalemegdan’ın girişinde bulunan durakta bizi bekleyen otobüsümüze bindik. Yeni Rotamız 150 yıl Osmanlı kenti olan Avrupa’nın en güzel şehirlerinden nazlı Budin
2.Gün
Tuna’nın Akmam Dediği Şehir BUDA ve PEŞTE
Gece yarısı Belgrat’tan Macaristan sınırına hareket eden otobüsümüz, sabahın ilk ışıklarıyla Macaristan’ın büyüleyici başkenti Budapeşte’ye vardı. Orta Avrupa’da Schengen Bölgesi Macaristan’la başlıyor. Buradan sonra Schengen’e üye 26 ülkede sınır kontrolleri yapılmadan tek bir devlete giriş yapıyormuşsunuz gibi serbest dolaşabiliyorsunuz.
Budin Kraliyet Sarayından Tuna Manzarası
Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1541 yılında fethedilen 150 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan başkentte ilk olarak Tuna nehrinin ikiye böldüğü iki şehirin Peşte kısmında bir kafede sabah kahvaltısını yaptık. Tuna’yı mücevher gibi süsleyen Zincirli Köprüden yürüyerek tarihi Buda şehrinin hâkim tepesinde bulunan kaleye çıktık. Kaledeki Macar Kraliyet Sarayı bahçesinde bulunan ünlü Tuğrul Kuşunun heykelinin bulunduğu mevkiden Tuna manzaralı Peşte manzarasını hayranlıkla seyrettik.
Balıkçılar Tabyası (Fisherman Bastion) - 1902
Budin’in fethinden kısa bir süre sonra camiye çevrilen Matthias Kilisesi ve hemen yanındaki Balıkçılar Tabyası mimari yapısıyla tüm dikkatleri üzerine çekiyor. Beyaz mermerden masallardaki saraylara benzeyen yapıdan zarifliği dillere destan Macar Parlamento Binası fonu eşliğinde Tuna’nın muhteşem güzelliğini tarif etmeye kelimeler yetmez.
Tunayı İnci Kolye Gibi Süsleyen Macaristan Parlemento Binası-1904
Budapeşte Avrupa’da yaşamak isteyeceğim başta gelen kentlerden biri. AB ‘ye girdikten sonra dış yatırımcıların gözde ülkelerinden olan Macaristan, her alanda gelişmeye başlamış, bunu caddelerinde, sokaklarında rahatlıkla görebiliyorsunuz. Avrupa’da içinden nehir geçen tüm şehirler tarih, kültür ve doğa açısından bakımlı ve güzel. Budapeşte seyahat planlarınızda üst sıralarda yer almalı.
Zincir Köprüsü (Chain Bridge) - 1849
Buda kalesinden tekrar Zincir Köprüsünden geçerek Peşte ’de Tuna’nın kenarında bekleme istasyonunda bekleyen otobüsümüze binerek Slovakya’ya doğru yola çıktık. Avrupa’da otoyollarda yolculuk yapmak için bizdeki OGS gibi depozito vererek aldığınız vinyette cihazlarını kullanmak zorunlu.
Bir Zamanlar Macaristan’a başkentlik Yapmış BRATİSLAVA
Ortaçağdan Günümüze Gelen Yapısıyla Old Town (Stare Mesto)
Öğleden sonra Slovakya’nın başkenti Bratislava’ya vardık. 1991 yılında Yugoslavya dağıldıktan sonra oluşan cumhuriyetlerden biriside Çekoslovakya idi. 1993 yılında Dünyada hiç çatışma olmadan ayrılan ülke Çekoslovakya tarihe adını altın harflerle yazdırdı. Çekoslovakya barış içerisinde ayrılarak başkenti Prag olan Çekya diğeri başkenti Bratislava olan Slovakya olarak iki devlete ayrılmış oldu.
Slovakya’nın başkenti Bratislava’da ilk olarak konaklayacağımız Wien House Hotelindeki odalarımıza yerleşerek biraz dinlendikten sonra şehirde ilk olarak orta çağdan kalma Hydra Kalesi gittik.
Kanuni Sultan Süleyman Viyana kuşatması öncesi hazırlıklarını Viyana’ya 60 km mesafede olan eski ismi Pressburg olan bu şehirde tamamlamış. Sade mimarisi olan Hydra Kalesi Tuna manzaralı Bratislava şehrini kuşbakışı en iyi seyredebileceğiniz yer.
Michael's Geçidi - 13.YY
Kaleyi gezdikten sonra ortaçağdan günümüze kadar koruna bilmiş eski şehir merkezine gittik. Araç trafiğine kapalı olan tarihi bölgedeki sokaklarda gezerken heran karşınıza atlı şövalyeler çıkabilecekmiş hissine kapılıyorsunuz. Şehrin adeta ortaçağı yaşatan tarihi meydanlarında hemen hemen her köşe başında bulunan sokak müzisyenlerinin çaldığı melodiler eşliğinde akşam yemeğini iyi gidiyor. Yemek sonrasında tarihi bölgedeki sokakların keşfinden sonra konaklayacağımız otelimize döndük.
3.Gün
Peri Masalı PRAG
Otelde alınan kahvaltıdan sonra Çekya’ya hareket ettik. Çekya’ya girdikten sonra ilk dikkatimi çekenler yolların asfaltla değil beton kaplama olması ve yollardaki mola tesislerindeki wc’ler deki musluklardan sıcak suların akmasıydı. Balkanlarda ve Avrupa’da pek görmediğimiz için açıkçası şaşırtıcı oldu bizim için.
Karl Köprüsünden Parag - 1
Öğleden sonra başkent Prag’a girerek Çekya Cumhurbaşkanlığı Sarayının da bulunduğu kalede otobüsümüzden indik. Prag Avrupa’nın en çok turist alan şehirlerinin başında geliyor. Ünlü Aziz Vitus Katedralinin bulunduğu alan çok kalabalıktı. Katedralin bulunduğu avluya bitişik Çekya Cumhurbaşkanlığı sarayı bulunuyor. Prag dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden birisi konumunda olmasının en büyük etkeni orta çağdaki yapı dokusunun bozulmadan günümüze kadar gelebilmesidir. Özellikle Old Town dedikleri eski şehirdeki şato gibi kuleleri olan yapıların yok olmasını istemeyen Naziler bile bu şehri bombalamaya kıyamamışlar.
Prag Kalesinden aşağıya doğru ilerleyerek Vltava Nehri üzerinde bulunan 1402 yılında yapımı tamamlanan 516 m. uzunluğundaki Prag’ın sembollerinden olan Karl Köprüsünden geçtik. Köprünün üstü o kadar kalabalık ki gelen gidenler adeta birbirine sürterek geçiyor. Köprünün bu kadar ilgi görmesinin başında köprünün her iki tarafında bulunan her biri sanat eseri olan 30 heykel ve sokak müzisyenlerinin performans gösterileri geliyor. Karl Köprüsünden tarihi Prag bölgesinin siluetini anlatmak çok zor.
Çeklerin Ünlü Makara Tatlısı Trdelnik
Prag’a boşuna masal şehri unvanı verilmemiş. Karl Köprüsünde eski şehir bölgesine geçerken karşınıza ortaçağda yapılmış devasa kule binalar çıkıyor. Çatıları Walt Disney’in animasyon filmlerindeki şato ve sarayları andırıyor. Edindiğim bilgiye göre Walt Disney animatörleri filmlerinde kullandıkları şatoları, masalsı kentlerin görüntüsünü Prag tan esinlenerek oluşturmuş.
Dar sokaklardan geçerek Prag’ın kalbinin attığı Dünya Kültür Mirası olan tarihi kent meydanı olan Old Town dayız. Meydanda bulunan kafeler, restoran ve barlar hınca hınç dolu, meydanda Prag gezisi için nostaljik faytonlar ve antika otomobiller turistlere güzel anılar yaşatmak için bekliyorlar.
Prag’ın marka şehir olmasındaki en önemli tarihi mirası 1410 tarihli Astronomik Saat Kulesidir. Mekanik saati hala dünyanın en eski çalışan saati konumunda. Bölge insanları bu saatin durması halinde ülkelerinin başına çok kötü olaylar geleceğine inandıklarından bu saatin durmaması için tüm imkânları seferberlik etmişler. Saat zaman zaman ve 2 Dünya savaşı yıllarında durmuş. Saati yapan ustanın gözlerine mil çekilerek başka bir tane daha yapılmasını istenmemiş. Sıra dışı olaylara şahit olan saat Pragtaki en çok rağbet gören sanat eseri olma özelliğini taşıyor.
Aziz Vitus Katedrali - 1344 & 1929
Her saat başı Astro Saatinin üzerindeki açılan pencereden Hz. İsa Peygamberin 12 havarisinin heykelcikleri sırayla çıkarak izleyenleri selamlıyor. Yaklaşık 1 dakika süren bu görsel şöleni kulenin etrafında toplanan binlerce turist kayda alıyor. Saatin alt ve üst taraflarında asılı olan 8 küçük heykel figürü var. Bir tanesi bizden biri yani mandolin çalan Osmanlı figürü, zevk ve sefayı temsil ediyormuş. Astro Saatin hakkında çok fazla yazılacaklar var lakin bunları Prag özel yazımda paylaşacağım.
Asronomik Saat ve Kulesi - 1410
Astro Saat’in saat başı tekrarlanan görsel şovunu izledikten sonra, meydanda bulunan bir kafede yolculuk için atıştırdıktan sonra masal şehir Prag’ tan ayrılıyoruz. Yeni Rotamız Almanya
4.Gün
Esaret Duvarlarının Yıkıldığı Şehir BERLİN
Günün ilk ışıklarında Almanya’nın başkenti Berlin’deyiz. Eski Doğu Berlin bölgesindeki Rathausplatzta Berlin’e ilk adımımızı attık. Çapı 18 m olan ünlü Neptün Çeşmesinin etrafında biraz gezindikten sonra Berlin’in sembollerinden olan 368 m yüksekliğindeki TV kulesinin yanında bulunan bir kafede açık büfe kahvaltısı yaparak güne başlamış olduk.
Neptün Çeşmesi - 1891
Kahvaltı sonrası meydanda bulunan tarihi Meryemana Protestan Kilisesini gezdik. Kiliseye yakın mesafede bulunan Berlin’in en merkezi konumundaki Alexander Platz Meydanına geldik. Burası tarihi yapılarla çevrilmiş, içlerinde en ünlüsü Berliner Dom Katedrali, günümüzde Yunan Medeniyeti Müzesi olarak kullanılan eski parlamento binası ve Alman İmparatorların yazlık saray olarak kullandıkları bahçeli saray Alexander Platz meydanının ilk göze çarpan tarihi yapıları.
Brandenburg Kapısı - 1791
Berliner Dom’un hemen yanından geçen Spree Nehri bölgeye güzellik katıyor. Turistik gezi teknelerinin kalkış noktası olan iskele katedralin bulunduğu nehrin karşı yakasında bulunuyor. Buradan kalkan tekne turlarına katılmanızı öneririm.
Spree Nehri Gezi Turları İskelesi
Alexander Platz’dan ayrıldıktan sonra Berlin’ in hatta Almanya’ nın en ünlü, bilindik simge yapısı olan Brandenburg kapısına gittik. 18 Yüzyılda Alman İmparatorluğu döneminde yaptırılan üzerinde zafer tanrıçası Victoria’nın kullandığı 4 atın çektiği savaş arabası heykeli bulunan anıt kapı, Berlin ve Almanya’nın sembolü konumunda. Brandenburg Kapısına gelmişken toplu fotoğraf çekilmez mi? Anıt kapı Berlin’e gelenlerin en önemli ziyaret ve buluşma noktası konumunda. Brandenburg anıt kapıya yakın mesafede bulunan 2. Dünya savaşında katledilen Avrupalı Yahudilerin anısına yapılan Yahudi Anıt Mezarlığına gidip bilgi aldık. Burası bildiğimiz mezarlık formatında değil, boyutları farklı olan tabutları simgeleyen 2711 dikdörtgen mermer kaplamalı kolondan oluşan soykırım anıtıymış.
Berlinin Sembolü (Berliner Bär)
Kısa süre sonra başlayan şiddetli yaz yağmuru nedeniyle yakında bulunan Alman Parlamento binası ve tarihi yapıları ziyaret programımızı iptal ederek konaklayacağımız otele giderek dinlenmeye çekildik.
5.Gün
Otelde kahvaltımızı aldıktan sonra en yakın duraktan Berlin Metrosunu (U-Bahn) kullanarak Batı Berlin’in simgesi 2. Dünya savaşında hasar gören Kaiser 2. William’ın adına 1895 yılında yaptırılan Yıkık Kilise’yi görmeye gittik. 1943 yılındaki bombardımanda kulesi isabet alan kilise, ibret olsun diyerek onarılmadığı için adı Yıkık Kilise olarak kalmış.
Kaiser Wilhelm Anıt Kilisesi - 1895
Kiliseye yakın konumdaki bir Türk Lokantasında özlediğimiz lezzetlerden Türk Döneri yiyerek memleket hasreti giderdik. Berlin’de bisiklet kullanımı fazla, özel bisiklet yolları bisiklet kullanımını özendiriyor. Berlin trafiği yoğun, zaman zaman kendinizi İstanbul’da zannediyorsunuz. Trafik ne kadar sıkışık olsa da ambulanslara sürücüler yolun ortasını açarak geçit veriyor. Bu duruma birkaç kez şahit olduk. Keşke bizim ülkemizde de bu tür uygulama olsa.
Berlin'in Sembollerinden TV Kulesi - 1969 ve Zafer Sutunu - 1873
Gece geç saatlere kadar Berlin caddelerinde mağazaları gezdik, hediyelik eşyalar aldık. Seyahatlerimde kullanacağım sırt çantası, boyun çantası gibi ihtiyacım olan eşyaları Berlin Metrosunda bulunan satıcılardan temin ettim. Oldukça kaliteli ve kullanışlı Alman üretimi ürünlerdi. Alışverişten sonra bu günüde tamamlamış olduk. Tekrar metroyla otele dönerek istirahate çekildik.
Berlin düz ovaya kurulmuş bir şehir. Ana caddeleri oldukça geniş, trafik yoğunluğu fazla, tahminimden daha az yeşil, Berlin Alman ekolünün soğukluğunu hissettiriyor, gelmeden önceki beklentilerim farklıydı lakin herkesin değer yargıları, beklentileri farklı olabiliyor, buda bir gerçek.
6.Gün
Almanya’yı Denizle Buluşturan HAMBURG
Oteldeki kahvaltıdan sonra Avrupa’nın en büyük 2.Limanı ve Almanya’nın Başkent Berlin’den sonraki en kalabalık 2. Kenti olan kanallarıyla ünlü Hamburg istikametine doğru yola çıktık. Yolumuzun üzerinde bulunan 1864 yılında Prusya zaferinin anısına 67 metre yüksekliğinde bulunan Berlin Zafer Sütununun yakınında mola vererek görkemli anıtı yakından görme imkânı elde ettik. Berlin’den Hamburg’a giderken coğrafya düz, tarım alanları oldukça fazla, bol miktarda rüzgâr panelleri var
Aussen Alster Gölü
3 saatlik yolculuğun ardından Hamburg'taydık. Yağmurlu bir Hamburg günü bizi bekliyordu. Otobüsümüzü Hamburg merkeze yakın Aussen Alster Gölü’nün yanına park ederek şehrin simge yapısı olan tarihi Belediye binası Rathaus’un bulunduğu meydanda gezi programı ile ilgili mini bir toplantı düzenledik.
Alster Kanalı Seyir Terasları
Şehri yağmurlu bir günde gezmek için en iyi alternatif iki katlı şehir turu yapan turist otobüslerine binerek gezmek fikri kabul gördü. Kişi başı 10 EU vererek günlük şehir içi tur programına katıldık. Otobüste bulunan kulaklıklardan güzergâh boyunca şehir hakkında bilgi alıyorsunuz. Şehir turunda ilk durağımız kuruluş tarihi 11.yüzyılda olan Avrupa’nın en büyük ticari limanı Hamburg’un tarihi terminal binası oldu. Binanın içinde bulunan hediyelik eşya dükkânlarından her gittiğim şehirden magnet ve yöresel simgeler içeren ürünler alıyorum. Evimin en güzel köşesini onlara ayırdım. Terminal binasını gezdikten sonra limanda demirli bulunan müze gemi olarak kullanılan yeşil renkli 1896 yılında inşa edilen Rickmer Rickmers, adlı yelkenli gemiye yakından bakıp fotolarını çektik. Landungsbrücken bölgesinde tarihi müze gemilerin sayısı fazla. Çoğunda restoran, eğlence ve konaklama mevcut, çok fazla turist alan Hamburg ekonomisine katkı saylıyorlar.
Unesco Dünya Mirası Listesinde Bulunan Tuğla Depolar
2015 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alınan kırmızı tuğlalardan örülmüş devasa depo binaları kanallar boyunca sıralanmış. Bu depoların fotolarını gördüğünüzde hemen aklınıza Hamburg gelir. Çünkü bu binalar su kanalları boyunca kanyonun yamaçları gibi sıralanarak Hamburg’un simgesi oldular. Hamburg sanayi ve denizci kenti olmasının yanında Almanya’nın en fazla rağbet gören turisttik şehirleri içerisinde yer alıyor.
Kanallar Boyunca Sıralanan Tarihi Apartmanlar
Tur otobüsü ile tekrar belediye binası meydanındaki durağa geri döndük. Rathaus dedikleri 1897 yılından beri Belediye binası olarak kullanılan muhteşem binanın önünde büyülenmiş gibi durup kalıyorsunuz. Kocaman bir biblo görünümünde, 7 mimarın ortak eseri olan bu yapıya bina denek haksızlık olur. Sanat eseri diyerek adlandırılması hakkaniyetli olur. Gördüklerim içeresinde en etkilendiğim tarihi binaların başında gelen ‘Hamburger Rathaus’ tarif edilmez, görmek gerekir dedikleri türden olan bu mimari şaheserin avlusuna ve ana giriş salonunu gezdikten sonra. Binanın yanında bulunan İnner Alster Gölünün seyir basamaklarında oturarak etrafta rahatlıkla dolaşan kuğuları izledik. Yaban kazlarına yiyecek verdik. Rathausmarkt Meydanına yakın mesafede bulunan Hamburg’un önemli AVM’lerinden Europa Pasage’da giderek hem mağazaları gezdik, restoranlar bölümünde bir şeyler atıştırdık. Artık Almanya’nın 2. Büyük şehrinden ayrılma vakti gelmişti. Otobüsümüze dönerek yağmurlu bir Hamburg gününden güzel anılarla ayrılarak Vikinglerin ülkesi Danimarka’ya doğru yola çıktık.
Belediye Binası (Rathaus) - 1897
Son olarak Hamburg hakkında izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle deniz kenti olması şehri farklı kılıyor. Doğa ve yeşile önem verilmiş. Sıkıcı kasvetli bir havası yok, İklimi Baltık bölgesinde olduğu için genelde yağışlı, aklınıza Karadeniz Bölgemiz gelsin. Tarih, kültür ve turizmi sevenler için birçok gezilecek yer var. Bizim vaktimiz olmadı ama dünyanın en büyük demiryolu minyatür müzesi olan Miniatur Wunderland mutlaka görülmeli.
Küçük Deniz Kızının Şehri KOPENHAG
Yaklaşık 4 saatlik yolculuktan sonra Danimarka’nın başkenti Kopenhag girdik. Dünyanın en fazla refah seviyesi yüksek olan ülkelerinden biri olan Danimarka’daki yaşamı, şehirlerini merak etmişimdir. Şimdi onların Kobenhavn dedikleri başkent Kopenhag’ tayım. Hayat yaşamasını bilene sürprizlerle dolu.
Eski Liman (Nyhavn)
Kopenhag 10 yüzyılda küçük Viking balıkçı köyü olarak kurulmuş. 15. Yüzyıla gelince ülkenin başkenti olmuş. Her geçen yüzyıl büyümeye gelişmeye devam eden şehir günümüzde Kuzey Avrupa’nın önemli finans merkezlerinden biri konumunda.
Kente girer girmez her tarafınızdan geçen, park halinde bulunan yüzlerce hatta binlerce bisiklet ve bisikletli göreceksiniz. Kopenhag Dünyanın ilk bisiklet dostu kenti unvanına sahip. Özel bisiklet yolları sürücülerin kullandığı işaretler oldukça ilgimizi çekti. Hatta bir banka oturup önünüzden geçen onlarca farklı bisiklet modelini seyrederek vakit geçirebilirsiniz. İşe gitme vasıtası olarak, çocuk gezdirmek, yük taşımak, ailece gezmeye çıkmak için farklı çeşitlerdeki bisikletler her Kopenhaglının garajında bulunuyormuş. Bu arada sakın bizim yaptığımız hataya düşmeyin. Bisiklet yollarında yürürseniz sürücülerden bol bol küfür yersiniz, hatta bazıları özellikle size çarpıp trafik kazası gibi muameleye tabi tutup yüklü cezalar ödüyormuşsunuz aman dikkat!
Şehrin Sembolü Olan Bisiklet Parkları
Otobüsümüzü dünyanın ilk eğlence merkezlerinden olan 1843 yılından beri faaliyette olan Tivoli Bahçeleri Eğlence Parkı’nın yanına park ettikten sonra eski şehir merkezine doğru yürümeye başladık. Günümüzde parlamento binası olarak kullanılan Christiansborg Sarayı çevresini gezdik. Kopenhag'taki hediyelik eşya, mağaza gibi işletmelerde Bali, Tayland, Malezya gibi Asya ülkelerinde gelenler çoğunlukla çalışıyorlar.
Güzergâhımızın üzerinde seyyar kurulan antika pazarına rastladık. Birçok antika eşyanın, takının, plakların el değiştirdiği bizdeki deyimle bitpazarı kafilemizde bulunan belli yaş üzerindeki dostlarımızın oldukça keyif aldığı mekân oldu. Pazarda eski gramofondan çalan müzik dinleyenleri O günlere götürüyor.
Şimdi sırada Kopenhag’ın en önemli turistik semti ya da bölgesi olan şehre adını veren eski liman semti masalsı rengârenk evleriyle süslenmiş kanal turlarının başlangıç noktası olan Nyhavn var.
Tarihi Liman Nyhavn
Bu liman şehrin can damarı. Tarihi limanı turistler işgal etmiş durumda. Kanal şeklinde olan limanda turisttik tekne turları düzenleniyor. Katılmanızı tavsiye ederim. Limanın etrafında birçok kuzey mutfağının lezzetlerini tadabileceğiniz restoran ve kafeler bulunuyor. Ünlü Andersen masallarının yazarı Hans Chiristian Andersen burada bulunan kırmızı renkli evde yaşamış. Nyhavn daki binaların en eskisi 1681 tarihli, hala ilk günkü görüntüsünden bir şey kaybetmemiş. Nyhavn Kanalı şehrin sosyal kültürel yaşamının atardamarı konumunda, her köşesinde farklı sokak müzisyenleri ve grupları açık hava konseri veriyor. Bu bölgede hiç sıkılmadan tam gününüzü geçirebilirsiniz.
Küçük Deniz Kızı (the Little Mermaid) - 1913
Keyifli zaman geçirdiğimiz bölgeden ayrılarak, değil Kopenhag’ın Danimarka’nın sembolü olan Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in masal kahramanlarından Küçük Deniz Kızı (the Little Mermaid) heykelini görmeye gittik. Heykeli ilk gördüğümde biraz şaşırdım çünkü boyutu tahminimden daha küçük çıktı.
Küçük Deniz Kızı 1913 yılında heykeltıraş Edvard Eriksen tarafından yapılarak kaya parçalarının üzerine yerleştirilmiş. Görsel olarak sıra dışı olmayan bronzdan bir heykelin bu kadar ilgi görmesi ancak mükemmel bir pazarlama teknikleriyle başarılabilir. Heykelin bulunduğu parkta her milletten yüzlerce turist vardı. Karadan ve denizden tekneyle gelen turistler heykelle fotoğraf çekilebilmek için resmen mücadele veriyorlar, en iyi görüntü alınan yerler için, bu hengâmede çekebildiğim en güzel pozları çekmeye çalışsam da tam istediğim sonuçları alamadım. Ülkemizde birçok tarihi simge ve eserler var, bu küçük heykelcik kadar Dünyaca bilinmiyor ne yazık ki. Bu üzüntüyle Küçük Deniz Kızına veda edip diğer bir Viking ülkesi İsveç’e doğru hareket ediyoruz.
Vikinglerin Şehri MALMÖ
Danimarka’nın başkenti Kopenhag ve İsveç’in Malmö kentleri birbirine bağlayan 12 Km uzunluğuyla mühendislik harikası 4 km’si batırma tünel, 8 km’ si asma köprü olan Öresund Boğazından geçerek iki ülke arasında seyahat ediyorsunuz Öresund Boğazını geçme fikri 18.YY ortaya çıksa da proje 2000 yılında hayata geçirilmiş. Dünya’nın en önemli mühendislik projelerinden olan köprüden hem karayolu hem demir yolu ulaşımı sağlanıyor.
Danimarka ve İsveç'i Birleştiren Öresund Köprüsü ve Deniz Altı Tüneli - 2000
Kopenhag’a Öresund Köprüsü ve Tüneli vasıtasıyla 10 dakika süren yolculuğun sonucunda İsveç’in Malmö kentine giriş yaptık. Köprü gişelerinden çıktıktan hemen sonra İsveç pasaport polisinin kontrol noktasında durdurulduk. 2 polis memuru otobüse girerek tek tek pasaportları ve vizeleri kontrol etti. Seyahat amacımızı sordu, kontrollerini tamamladıktan sonra güleryüzle ülkemize hoş geldiniz diyerek yolumuza devam edebileceğimizi belirttiler. Malmö’de ilk olarak konaklayacağımız First Jörgen Kock Hoteli bularak eşyalarımızı odalarımıza yerleştirdik.
Dinlenme sonrasında hava kararmadan önce etrafı gezmeye çıktığımızda meydanlarda kurulu irili ufaklı sahneler gördük. Her birinde farklı müzik ve gruplar sahne alıyordu. Meğerse Malmö’de her yıl ağustos ayında yapılan Rock Festivaline denk gelmişiz, bizim içi hoş bir sürpriz oldu.
Yorum yazarak Heran Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Heran Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Heran Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Heran Haber değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Heran Haber Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Heran Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Heran Haber editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Heran Haber değil haberi geçen ajanstır.